|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
temas halinde olmak |
keep in touch v.
|
|
We keep in touch.
Temas halinde olalım.
More Sentences
|
2 |
General |
temas halinde olmak |
be in touch v.
|
|
He confessed in court that he was in touch with racist groups.
O, ırkçı gruplarla temas halinde olduğunu mahkemede itiraf etti.
More Sentences
|
3 |
General |
temas halinde kalmak |
stay in contact v.
|
|
I stay in contact with Tom.
Tom ile temas halinde kalmak istiyorum.
More Sentences
|
4 |
General |
temas halinde olmak |
keep in touch v.
|
|
Tom and Mary agreed to keep in touch.
Tom ve Mary temas halinde olmayı kabul etti.
More Sentences
|
5 |
General |
ile temas halinde |
in contact with prep.
|
|
Tom has been in contact with Mary.
Tom Mary ile temas halindeydi.
More Sentences
|
Phrases |
|
6 |
Phrases |
(biriyle) temas halinde |
in contact with (one) expr.
|
|
We will work with them and are of course already in contact with them, as this makes sense.
Onlarla birlikte çalışacağız ve elbette bu mantıklı olduğu için onlarla zaten temas halindeyiz.
More Sentences
|
7 |
Phrases |
(biriyle) temas halinde |
in touch with (someone) expr.
|
|
I'm in touch with her.
Onunla temas halindeyim.
More Sentences
|
Colloquial |
|
8 |
Colloquial |
(biriyle/bir şeyle) temas halinde |
in contact (with someone or something) adj.
|
|
We've been in contact.
Temas halindeydik.
More Sentences
|
General |
|
9 |
General |
temas halinde bulunmak |
keep in touch v.
|
|
10 |
General |
temas halinde olmak |
keep in contact v.
|
|
11 |
General |
temas halinde olmak |
stay in touch with v.
|
|
12 |
General |
temas halinde olmaktan kaçınmak |
avoid contact with v.
|
|
13 |
General |
temas halinde olan |
contingent [obsolete] adj.
|
|
14 |
General |
ile temas halinde |
onto prep.
|
|
Phrasals |
|
15 |
Phrasals |
(biriyle) temas halinde olmak/temas kurmak |
keep up with (someone) v.
|
|
Idioms |
|
16 |
Idioms |
birisi ile temas halinde olmak |
stay in touch with someone v.
|
|
17 |
Idioms |
birisi ile temas halinde olmak |
keep in touch with someone v.
|
|
|
18 |
Idioms |
birisi ile temas halinde olmak |
remain in touch with someone v.
|
|
19 |
Idioms |
(biriyle) temas halinde olmak |
be in touch (with somebody) v.
|
|
20 |
Idioms |
(biriyle) temas halinde olmak |
keep in touch (with somebody) v.
|
|
21 |
Idioms |
(biriyle) temas halinde olmak/temas kurmak |
be in touch with (someone) v.
|
|
22 |
Idioms |
iletişim/temas halinde olmak |
be in touch v.
|
|
23 |
Idioms |
iletişim/temas halinde olmamak |
be out of touch v.
|
|
24 |
Idioms |
temas halinde olmak, bulunmak, olmaya devam etmek |
be in touch v.
|
|
25 |
Idioms |
temas halinde olmak, bulunmak, olmaya devam etmek |
keep in touch v.
|
|
26 |
Idioms |
temas halinde olmak |
remain in touch v.
|
|
27 |
Idioms |
(biriyle) temas halinde olmak |
remain in touch with (one) v.
|
|
Trade/Economic |
|
28 |
Trade/Economic |
müşteriyle temas halinde olunmayan bölümler |
back of house n.
|
|
Technical |
|
29 |
Technical |
jeosentetik setlerle temas halinde olan jeotekstiller |
geotextiles in contact with geosynthetic barriers n.
|
|
30 |
Technical |
organik maddelerle temas halinde meydana gelecek lekelenme |
staining in contact with organic material n.
|
|
31 |
Technical |
toprakla doğrudan temas halinde olan alaşımsız demirli malzeme |
non-alloyed ferrous material in direct contact with soil n.
|
|
32 |
Technical |
toprakla doğrudan temas halinde olan düşük alaşımlı demirli malzeme |
low-alloyed ferrous material in direct contact with soil n.
|
|
33 |
Technical |
elektriksel olarak temas halinde olan |
direct adv.
|
|
Mechanic |
|
34 |
Mechanic |
dişlilerin temas halinde olması |
mesh n.
|
|
Anatomy |
|
35 |
Anatomy |
mastoid çıkıntıda yer alıp kulak zarı ile temas halinde olan ve hava içeren geniş boşluk |
mastoid antrum n.
|
|
36 |
Anatomy |
mastoid çıkıntıda yer alıp kulak zarı ile temas halinde olan ve hava içeren geniş boşluk |
tympanic antrum n.
|
|
37 |
Anatomy |
burnun orta kanalı ile temas halinde olan, üst çenedeki boşluk |
antrum of highmore n.
|
|
|
Chemistry |
|
38 |
Chemistry |
temas halinde olup birbiriyle karışmayan iki sıvının da çözebildiği |
consolute adj.
|
|
Biology |
|
39 |
Biology |
büyümek için oksijene ihtiyaç duyan ve havayla temas halinde olan mikroorganizmalar |
aerobies n.
|
|
Botanic |
|
40 |
Botanic |
abd'nin güneydoğusunda yetişen, temas halinde kaşıntıya sebep olan bir çalı |
poison oak (toxicodendron pubescens) n.
|
|
41 |
Botanic |
kuzey amerika'nın batısında yetişen, temas halinde kaşıntıya sebep olan bir çalı |
poison oak (toxicodendron diversilobum) n.
|
|
42 |
Botanic |
kuzey amerika'nın batısında yetişen, temas halinde kaşıntıya sebep olan bir çalı |
poison oak (rhus diversiloba) n.
|
|
43 |
Botanic |
temas halinde zararlı olabilen bitki |
poisonous plant n.
|
|
Geography |
|
44 |
Geography |
iki noktada temas halinde olan |
two-point adj.
|
|
Military |
|
45 |
Military |
temas edilmesi halinde mayını patlatan bir cihaz |
antilift device n.
|
|
46 |
Military |
düşman ile temas halinde değilken veya yeterli sürede organize edilen savunma |
deliberate defense [uk] n.
|
|
Sport |
|
47 |
Sport |
kayakçının öne doğru eğilirken topuklarının kayaklarla temas halinde kaldığı bir pozisyon |
vorlage n.
|
|